NİSA 119 |
وَلأُضِلَّنَّهُمْ
وَلأُمَنِّيَنَّهُمْ وَلآمُرَنَّهُمْ
فَلَيُبَتِّكُنَّ
آذَانَ
الأَنْعَامِ
وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ
خَلْقَ
اللّهِ
وَمَن يَتَّخِذِ
الشَّيْطَانَ
وَلِيّاً مِّن
دُونِ
اللّهِ
فَقَدْ
خَسِرَ
خُسْرَاناً
مُّبِيناً |
119. "Andolsun
onları mutlaka saptıracağım. Olmayacak kuruntulara boğacağım. Onlara
hayvanların kulaklarını kesmelerini emredeceğim. Ve yine andolsun onlara
Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim." Kim Allah'ı bırakır da
şeytanı veli edinirse şüphesiz o, apaçık bir zarara uğramış demektir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:
1- Şeytanın Saptırmaları ve Telkinleri:
2- Allah'ın Hilkatini Değiştirmenin
Mahiyeti:
3- Kusurları Dolayısıyla Kurban
Edilmeleri Caiz Olmayan Hayvanlar:
4- Hayvanların Burulması:
5- İnsanın Burulması:
6- İşaret Kastıyla Hayvanı Dağlamak:
7- İşaretlemeler, Dövmeler ve Benzeri
Uygulamaların Hükmü:
8- Saça Saç Ekletmek:
9- Varlıkların Yaratılış Hikmetinden
Başka Şekillerde Değerlendirilmesi de Allah'ın Yarattıklarını Değiştirmektir:
1- Şeytanın
Saptırmaları ve Telkinleri:
Yüce Allah'ın:
"Onları mutlaka saptıracağım" yani onları, hidayet yolundan
çevireceğim. "Olmayacak kuruntulara boğacağım" yani, onları çeşitli
kuruntu ve temennilerle uğraştırıp duracağım. Böyle bir temenni ile uğraştırmak
ise, tek bir kişiyi temennilerle oyalamaya münhasır değildir. Çünkü, her kişiyi
başlı başına arzuladığı şeyler miktarınca ve durumunun belirtilerine göre temennilere
boğar.
Şöyle de açıklanmıştır:
Hayat boyu, ben onların günaha ısrar etmelerini sağlamakla birlikte hayatın
uzun olduğunu, hayır işleyebileceklerini tevbe edip hakkı tanımak durumuna
geleceklerini onlara süslü göstereceğim.
"Onlara hayvanların
kulaklarını kesmelerini emredeceğim" (...): Kesmek demektir. Kesici ve
keskin kılıç anlamına gelen; (...) tabiri buradan gelmektedir. Yani ben,
onları, Bahıra, Saibe ve benzeri davarların kulaklarını kesmeğe iteceğim. Bu
fiil, şeddeli ve şeddesiz olarak; (...): Onu kesti, parçaladı şeklinde
kullanılır. (...): İse, kesilmiş parça anlamındadır. Çoğulu ise, (...) şeklinde
gelir. Züheyr der ki: "Uçtu ve onun elinde tüyünden parçalar kalmış
olarak."
2- Allah'ın Hilkatini
Değiştirmenin Mahiyeti:
"Andolsun onlara,
Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim" buyruğundaki (ve ayette
benzeri diğer) "lam"ların tümü kasem içindir. İlim adamları bu
değiştirmenin hangi hususlara raci olacağı hususunda farklı görüşlere sahiptir.
Bir kesim der ki: Bu değiştirme burmak, gözü çıkarmak, kulakları kesmektir. Bu
anlamdaki açıklamaları İbn Abbas, Enes, İkrime ve Ebu Salih ifade etmiştir.
Bütün bunlar hayvana bir azap bir işkencedir. Haddi aşarak (tuğyan ile) haram
ve helal kılmaktır. Herhangi bir delil ve belge olmaksızın söz söylemektir.
Kulaklar davarlarda hem bir güzelliktir, hem de bir fayda sağlamaktadır. Diğer
organları da böyledir.
İşte bundan dolayı
şeytan, bu yollarla Allah'ın hilkatini değiştirmeyi uygun görmüştür. Mücaşi'li
Iyad b. Himar'ın rivayet ettiği (kutsi hadiste) şöyle buyurulmaktadır: "Ve
şüphesiz Ben, bütün kullarımı hanifler olarak yarattım. Şeytanlar onlara geldi,
onları hafife alarak dinlerinden saptırdı. üzerlerine Benim kendilerine helal
kıldığım şeyleri haram kıldı. Benim kendisi hakkında hiçbir delil indirmediğim
şeyleri Bana ortak koşmalarını ve benim hılkatimi değiştirmelerini onlara
emretti." Bu hadisi Kadı İsmail ile Müslim de rivayet etmiştir.
İsmail rivayetle der ki:
Bize Ebu'l-Velid ile Süleyman b. Harb anİattı. Dediler ki: Bize Şu'be, Ebu
İshak'dan anlattı. Ebu İshak, Ebu'l-Ahvas'dan, o, babasından rivayetle dedi ki:
Görünümüm beni yoksul bir kimseymiş gibi .. gösterdiği halde Resulullah
(s.a.v.)'ın yanına vardım şöyle buyurdu: "Senin herhangi bir malın var
mı?" Evet dedim. "Hangi maldan (malın) var?" diye sordu, ben:
Her maldan.
Attan, deveden,
kölelerden malım var dedim. -Ebu'lVelid: Ve koyundan (fazlasını da) ekler- (Hz.
Peygamber) buyurdu ki: "Allah sana bir mal verdiği takdirde onun,
(nimetinin) eseri üzerinde görünsün" Sonra şöyle buyurdu: "Kavminin
develeri kulakları sağlam olarak yavruladığı halde sen eline bir ustura alıp
bunların kulaklarını yarıyor ve bunlar bahira'dır deyip, sonra da derilerini
yararak bunlar da kulakları kesilmiştir diyor ve bunu kendine ve aile halkına
haram etmek maksadıyla yapıyor musun." Ben: Evet dedim. Bu sefer şöyle
buyurdu: "Allah'ın sana verdiğini helalinden ye. (Unutma ki) Allah'ın
usturası senin usturandan daha keskindir. Allah'ın kolu da senin kolundan daha
güçlüdür."
Ben, Ey Allah'ın Resulü
dedim. Birisinin yanına misafir olduğum halde eğer bana misafire gösterilmesi
gereken ikramda bulunmazsa, daha sonra o kişi yanıma misafir gelirse ben ona
misafir olarak ikramda bulunayım mı, yoksa o bana nasıl davrandıysa ben de ona
öyle mi davranayım? Hz. Peygamber: "Hayır, sen ona ikramda bulun"
diye buyurdu.
3- Kusurları
Dolayısıyla Kurban Edilmeleri Caiz Olmayan Hayvanlar:
Bu gibi uygulamalar
şeytanın işi ve onun etkisinden ortaya çıktığı için "Resulullah (s.a.v.)
bizlere, (kurban edeceğimiz hayvanların) gözlerini, kulaklarını iyice tetkik
etmemizi ve bir gözü kör, kulağının bir tarafı kesilmiş, kulağının arka kısmı
kesik, kulağı delinmiş ve kulağı yarılmış davarları kurban etmememizi
emretmiştir. Bunu, Ebu Davud, Ali'den
rivayet etmiştir. Ali dedi ki: Rasülullah (s.a.v.) bize " ...
emretti" diyerek hadisi zikretti.
Kulaktaki kusura, bütün
ilim adamları topluluğu dikkat eder ve gözönünde bulundururlar. Malik ve Leys
der ki: Kulağının tamamı yahut büyük bir kısmı kesik olan hayvan kurbanlık olmaz.
Ancak, işaretlemek kastıyla kulağı yarılmış olan hayvan kurban edilebilir.
Bu ise, Şafii ile bir
gurup fukahanın görüşüdür. Eğer hayvan, doğuştan kulaksız yaratılmış ise, Malik
ile Şafii, kurban edilmesi caiz değildir, derler Şayet küçük kulaklı ise kurban
edilebilir. Ebu Hanife'den de buna benzer bir görüş rivayet edilmiştir.
4- Hayvanların
Burulması:
.. Semizlemesi veya buna
benzer bir menfaat kastı ile yapılacak olursa, bir gurup ilim adamı davarların
burulmasına, müsaade etmiştir. İlim adamlarının cumhuru ve geneli ise, burulmuş
hayvanın kurban edilmesinde mahzur olmadığı görüşünü kabul ederler. Hatta eğer
burulmuş hayvan diğerlerinden daha semiz ise, kurban edilmesini daha güzel
görenler de vardır. Ömer b. Abdülaziz, atların burulmasına müsaade etmiştir.
Urve b. ez-Zübeyr de kendi katırını burmuştur. Malik, koçların burulmasına izin
vermiştir. Bunun caiz oluş sebebi ise, bu işin hayvanı dini bir inanç gereği
olarak tapınılan bir puta, yahut da ilahi edinilen bir rabbe böylelikle tahsis
etmek maksadı güdülmeyip sadece etinin güzelleşmesini ve dişiden yana umudunu
kesmek suretiyle erkeği güçlendirmek kastıyla yapılmış olmasıdır.
Peygamber (s.a.v.)'ın şu
hadisi dolayısıyla bunun mekruh olduğunu kabul edenler de vardır: "Bunu ancak
bilmeyen kimseler yaparlar." İbnü'l-Münzir de bu görüşü tercih eder ve
şöyle der: Çünkü böyle bir görüş, İbn Ömer'den sabittir. O, şöyle derdi: O da
Allahın bir yaratığıdır. Yine Abdulmelik b. Mervan da bu uygulamayı mekruh
görmüştür. el-Evzai der ki: Soyu üreyen herbir varlığın burulmasını (bizden
önceki selef) mekruh görürdü. İbnü'l-Münzir der ki: Bu hususta iki hadis
vardır. Birisi şöyledir: İbn Ömer'e göre Peygamber (s.a.v.) koyun, inek, deve
ve at cinsinin erkeklerinin burulmasını yasaklamıştır.
Diğeri ise İbn Abbas'tan
gelen bir hadis olup, buna göre Peygamber (s.a.v.) canlının ölünceye kadar
atışa hedef alınmalarını ve hayvanların burulmalarını yasaklamıştır.
Muvatta'da bu husus ile
alakalı rivayete göre Nafi' İbn Ömer'in burmayı hoş görmeyip (mekruh) şöyle
dediğini nakletmektedir: Çünkü bununla (burmakla) hılkat tamam olmaktadır. Ebu
Ömer der ki: Yani, burmayı terketmek hılkatin tamam olmasına sebeptir. Bu
ifade, hilkatin nema bulması (gelişmesi) şeklinde de rivayet edilmiştir.
Derim ki: Bunu Ebu
Muhammed Abdulğani, Ömer b. İsmail'den rivayet etmektedir. Nafi'de Nafi'den, o,
İbn Ömer'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) şöyle
buyururdu: "Allah'ın hılkatini geliştireni (artırıp çoğaltanı)
burmayınız." Bunu Darakutni hocasından rivayetle; bize, Ebu Abdullah
el-Muaddel anlattı, bize, Abbas b. Muhammed anlattı bize, Ebu Malik en-Nehai,
Ömer b. İsmail'den anlattı... deyip hadisi zikretti Darakutni dedi ki: Ayrıca
bunu, Abdussamed b. en-Nu'man, Ebu Malik'den rivayet etmiştir.
5- İnsanın Burulması:
Ademoğlunun burulması
ise başlı başına bir musibettir. Çünkü, Ademoğlu buruldu mu, artık kalbi ve
gücü iptal olur. Hayvanın tam aksi duruma gelir. Hz. Peygamber'in:
"Evleniniz, çoğalınız. Ben, sizinle diğer ümmetlere karşı övüneceğim"
buyruğunda emrolunan neslini çoğaltması da kesilmiş olur.
Diğer taraftan, bazan
kişiyi ölüme götürecek kadar çok büyük bir ızdırap da verir. Böyle bir durumda
ise, hem mal zayi edilir, hem de bir can telef edilir. Bütün bunlar ise
yasaktır.
Diğer taraftan böyle bir
uygulama müsledir. Peygamber (s.a.v.) da müsleyi yasaklamıştır. Bunu
yasakladığına dair hadisler ise sahihtir.
Hicazlı ve Kufeli
fukahadan bir topluluk da Sakalibe (Sılavlar) diye bilinen kavimden ve
diğerlerinden burulmuş olan köleleri satın almayı mekruh görmüşler ve şöyle
demişlerdir: Eğer sizler onlardan bunları satın almayacak olursanız, onlar da
burmazlar.
Yine fukaha, Ademoğlunu
burmanın helal ve caiz olmadığında ihtilaf etmemişlerdir. Çünkü bu hem bir
müsledir, hem de Yüce Allah'ın hılkatini değiştirmedir. Aynı şekilde herhangi
bir had veya kısas gereği olmaksızın insanların diğer organlarını kesmek de
böyledir. Bunu Ebu Ömer söylemiştir.
6- İşaret Kastıyla
Hayvanı Dağlamak:
Bu husus bu şekilde
anlaşıldığına göre şunu bil ki, işaretlemek (için dağlamak) ve hayvanlara
alamet koymak, Peygamber (s.a.v.)'ın yasakladığı, şeytanın telkinine riayet
şartını yasaklamasından istisna edilmiştir. Sözkonusu şart ise, az önce
açıklamış olduğumuz hayvanın ateş ile azaplandırılmasının yasaklanmasıdır.
İşaretlemek (el-vesm) ateşle dağlamak demektir. Aslında bu kelimenin anlamı da
alamet demektir. Bir şeyi kendisiyle tanınacağı bir alamet ile işaretlemeyi
anlatmak üzere bu kökten gelen kelimeler kullanılır. Yüce Allah'ın:
"Onların nişanları (alametleri) yüzlerindedir" (Fetih, 29) buyruğu da
buradan gelmektedir. O halde sima alamet, mısem ise dağlama aracı demektir.
Müslim'in Sahih'inde Enes (r.a)'dan şöyle dediği sabittir: Resulullah
(s.a.v.)'ı elinde misem olduğu halde zekat ve ganimet develerini işaretlerken
gördüm. Buna benzer başka rivayetler de vardır. Böylelikle her bir mal ayrı
ayrı bilinsin ve hakettiği yere verilsin, ondan başkasının o yere harcanmasının
önüne geçilsin.
7- İşaretlemeler,
Dövmeler ve Benzeri Uygulamaların Hükmü:
Yüz dışında bütün
organlarda işaretlemeler yapmak caizdir. Çünkü Cabir (r.a.) şöyle demektedir:
Resulullah (s.a.v.) yüze vurmayı ve yüze dağlayarak işaret yapmayı
yasaklamıştır. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. Bu yasağın sebebi ise, yüzün
diğer organlardan daha üstün oluşudur. Zira güzelliğin yeri orasıdır. Ayrıca
hayvan yüzü ile varlığını devam ettirir.
Peygamber (s.a.v.)
kölesini döven birisinin yanından geçerken ona şunu emretmiştir. "Yüzüne
vurmaktan sakın. Çünkü, şüphe yok ki Allah, Ademi sureti üzere
yaratmıştır."
Yani, Adem'i de bu
dövdüğün kişinin sureti üzere yaratmıştır. Bunun da anlamı bu dövülen kişinin
yüzünün Adem'in yüzüne benzemesidir. İşte bu benzerlik dolayısıyla ona gereken
saygının gösterilmesi icabeder. Böyle bir açıklama bu hadisin te'vili ile
ilgili olarak yapılan açıklamaların en güzelidir. Doğrusunu en iyi bilen
Allahtır.
Bir kesim de şöyle
demiştir: (Ayet-i kerimede geçen) "Değiştirmek" ile, güzelleşmek
kastıyla yapılan dövme ve ona benzer işlere işaret edilmektedir. Bu açıklamayı
Abdullah b. Mesud ile el-Hasen yapmıştır.
Bu kabilden (yasağı)
ihtiva eden buyruklardan birisi de Abdullah b. Mesud'dan rivayet edilen şu
sahih hadistir: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: (...): Allah, dövme yapan
kadına da, yaptıran kadına da (yüzünden) tüylerini alana da aldırana da,
güzelleşmek için dişlerini törpüleyen ve Allah'ın hilkatini değiştiren
kadınlara lanet etmiştir." Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. Bu hadis,
tamamıyla Yüce Allah'ın izniyle el-Haşr Suresi'nde (7. ayet, 8. başlıkta)
gelecektir.
Eşm (dövme) ellerde
olur. Bu da kadının elinin arka tarafına ve bilek bölümüne iğne batırılıp sonra
sürme yahutta yakılmış yağ isi ile doldurulmasıdır. Daha sonra bu yeşil bir
renk alır. Fiilin kullanılışı (...): (Kadın) dövme yaptırdı, yaptırır, dövme
yaptırmak şeklindedir. Dövme yaptıran kadına "vaşime", kendisine
dövme yapılan ve yapılmasını isteyen kadına da "müstevşime" denilir.
Bu açıklamaları el-Herevi yapmıştır.
İbnü'l-Arabi der ki:
Sicilya ve Afrikalı erkekler de dövme yaptırırlar. Bundan kasıt ise her
birisinin yetişkinlik çağında erkekliğine delalet etmesidir.
Kadı Iyad der ki:
-Müslüman ravilerinden birisi olan el-Herevi'nin rivayetinde "Dövme yapan
ve yaptıran kadın" ibaresi yerine. "mim" harfi ile değil de
"ye" harfi ile (...) şeklinde varid olmuştur ki, bu da süslenmek
demek olan "el-Veşy'den gelmektedir. Bu kelime ise. asıl itibariyle kumaşı
iki renkli dokumaktır. Öküzün, eğer yüz ve ayaklarında siyahlık varsa ona,
(...) denilir. Buna göre anlamı, kadının yüzündeki tüylerin alınmasını,
dişlerinin törpülenip aralarının açılmasını işaret etmesini söylemesi demektir.
Yüzlerindeki tüyleri
aldıranlar anlamına gelen "(el-mutenammisat)" kelimesi, mutenammisa
kelimesinin çoğulu olup, yüzünden tüyleri minmas (cımbız) denilen alet ile alan
kadın demektir. Minmas ise tüyleri kopartan, söken alet demektir. Bunu yapan
kadına da namisa denilir.
İbnü'l-Arabi der ki:
Mısır halkı, etek tüylerini de yolarlar. Bu da bu kabildendir. (Yasaklanmış
olan türdendir). Çünkü, sünnet olan eteği tıraş etmek, koltuk altlarını ise
yolmaktır. Fercin tüylerinin yolunması ise, ferci gevşetir ve ona eziyet verir.
Ondaki faydaların bir çoğunu da ortadan kaldırır.
Dişlerinin arasını
ayıranlar (el-mütefellicat) kelimesi ise, mütefellice'nin çoğuludur. Dişlerini
birbirinden ayırma işini yapan kadın demektir. Bu işi, dişleri birbirine
hılkatinden sık olan kadın, suni olarak yapar ve dişlerini birbirinden ayrıymış
gibi gösterir.
Müslim'den başkasında
(bu kelime yerine (...) kelimesi geçmektedir ki, bu da (...)'nin çoğuludur. Bu
da dişlerini törpüleyen demektir. Bu da, gençlerin dişlerinde görülen aralığı
yapan kadına verilen ad olup, bunu yaşlı kadınlar genç kadınlara benzemek
kastıyla yaparlar.
Bütün bu işlerin hadis-i
şerifler lanetlik iş olduğuna işaret etmekte ve bunların büyük günahlardan
olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu fiillerin yasaklanış
sebebini teşkil eden hikmetin (mananın) ne olduğu hususunda farklı görüşler
vardır. Bu işlerin tedlis (çirkinlikleri örtüp saklama) türünden olduğu için
haram kılındığı söylendiği gibi, İbn Mes'ud'un dediği şekilde Yüce Allah'ın
hılkatini değiştirmek türünden olduğu için yasaklandığı da söylenmiştir. Daha
sahih olan da budur. Aynı zamanda bu görüş, birinci hususu da kapsamına alır.
Diğer taraftan şöyle
denilmiştir: Bu yasaklar, kalıcı olanlar hakkında söz konusudur. Çünkü bunlar
Yüce Allah'ın hılkatini değiştirmek kabilindendir. Sürme vekadının kendileriyle
süslendiği ve kalıcı olmayan şeylere gelince bunu, Malik olsun başkaları olsun,
ilim adamları caiz görür. Böyle bir işi Malik, erkekler için mekruh
görmektedir. Yine Malik, kadının ellerini kına ile süslemesini caiz görmüştür.
Hz. Ömer'den ise böyle birşeyi reddettiği ve: Kadın, ya ellerinin tamamını
kınalasın yahutta bu işi terketsin, dediği rivayet edilmiş olmakla birlikte,
Malik, Hz. Ömer'den böyle bir rivayetin geldiğini kabul etmez. Ve ona göre
kadın, ellerini kınalamayı terk etmemelidir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) ellerine
kına yakmayan bir kadın görünce şöyle buyurmuş: "Sizden herhangi bir
kadın, elini erkek eliymiş gibi bırakmasın." Bunun üzerine bu kadın
ölünceye kadar doksan yaşını aşmış olduğu halde ellerine kına yakmayı sürdürdü.
Kadı Iyad der ki:
Hadis-i şerifte kınanın karartılmasına dair yasak varid olmuştur. Bunu
el-Mesabih sahibi (el-Beğavi) zikretmiş olmakla birlikte kadın, süslenmekten
atıl (uzak) kalmamalıdır. Onun boynunda bir dizi boncuktan bir gerdanlık
bulunmalıdır. Çünkü Peygamber (s.a.v.)'ın Hz. Aişe (r.anha)'ye şöyle dediği
rivayet edilmektedir: "Boynuna bir şey takmamazlık etmemelisin. Ya bir ip
veya ince kesilmiş deriden birşey bulunsun." Enes der ki: Namazda kadının
boynuna velevki ince kesilmiş bir deri parçası olsun bir şey asması
müstehabtır.
Ebu Cafer et-Taberi der ki:
İbn Mes'ud'un rivayet ettiği hadis-i şerifte, Yüce Allah'ın kadını yaratmış
olduğu şekilde fazla veya eksiklikle kocasına yada başkasına güzel görünmek
arzusuyla herhangi bir değişiklik yapmasının caiz olmadığına delil vardır.
Dişlerini ister birbirinden ayırsın veya onları törpülesin yahut fazladan bir
dişi olup onu izale etsin, yada uzun dişleri bulunup onun uçlarını kesmiş
olsun. (Hepsi caiz değildir). Aynı şekilde sakal, bıyık veya çene tüyleri -eğer
bitecek olursa- tıraş etmesi caiz değildir. Çünkü bütün bunlar Allah'ın
hılkatini değiştirmektir.
(Kadı) Iyad der ki: Onun
bu naklettiklerine göre, eğer bir kimsenin doğuştan fazladan bir parmağı veya
fazladan bir organı varsa onu kestirmesi veya aldırması caiz değildir. Çünkü bu
da Yüce Allah'ın hılkatini değiştirmek kabilindendir. Şu kadar varki, eğer bu
fazlalıklarda ona acı ve rahatsızlık veren bir taraf varsa, Ebu Cafer'e
(et-Taberi'ye) ve başkalarına göre de bunları aldırmakta bir mahzur yoktur.
8- Saça Saç Ekletmek:
Yine Müslim,'in rivayet
ettiği Peygamber (s.a.v.)'ın: "Allah, saç ekleyene de saçına saç ekletene
de, dövme yapana da yaptırana da lanet etmiştir." hadisi de bu
kabildendir. Bununla Peygamber (s.a.v.) kadının saçına saç eklemesini
yasaklamaktadır. Bu ise, saçını çoğaltacak şekilde saçına başka saç ilave
etmektir. Vasile (saç ekleyen), bu işi yapandır. Mustavsile ise, kendisine bu
işi yapması için başkasını çağıran, başkasından bunu isteyendir.
Yine Müslim, Hz.
Cabir'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.) kadının, saçına
herhangi bir şeyeklemesini yasaklamıştır.
Hz. Ebu Bekir'in kızı
Esma'dan da şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bir kadın Peygamber (s.a.v.)'in
yanına gelerek şöyle dedi: Ey Allah'ın Resulü, henüz yeni gelin bir kızım var.
Kızamık çıkardı, bundan dolayı saçları döküldükçe döküldü. Ben, saçına saç
ekleyeyim mi? Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah, saç ekleyene de
ekletene de lanet etmiştir."
İşte bütün bunlar saç
eklemenin haramlığı hususunda açık birer nastır. Ve Malik ile ilim adamlarından
bir topluluk da bu görüştedir. Bunlar saça, yün olsun bez olsun ve bundan başka
herhangi bir şeyolsun, bir şeyler eklemeyi yasak görmüşlerdir. Çünkü bütün
bunlar da saça birşeyler eklemek anlamındadır. İstisna olarak el-Leys b. Sa'd,
saça yün, bez ve saç olmayan birşeyler eklemeyi caiz kabul etmektedir. Bu ise,
Zahiri mezhebine mensub ilim adamlarının görüşlerine daha yakındır.
Başkaları, başın üzerine
saç koymayı mübah kabul etmiş ve şöyle demiştir: Yasak, özel olarak saç ekleme
hakkında varid olmuştur. Böyle bir açıklama ise, katıksız bir Zahiriliktir ve
anlamdan yüz çevirmektir.
Bazıları da oldukça şaz
bir görüş ileri sürerek, mutlak olarak saç eklemeyi caiz görürler. Bu ise,
hadislerce reddedilen ve kat'i olarak batıl olan bir görüştür. Aişe (r. anha!'dan
bu görüş rivayet edilmekle birlikte sahih değildir. İbn Sırın'den, bir adamın
kendisine şöyle sorduğu rivayet edilmiş: Benim annem, kadınların saçlarını
tarıyordu. Ne dersin onun malından yiyebilir miyim? İbn Sirin: Eğer kadınların
saçlarına saç ekliyor idiyse yiyemezsin, cevabını vermiş. Bununla birlikte
süslenmek ve güzel görünmek kastı ile, renkli ipek iplikler ile saçı bağlamak
bu yasağın kapsamına girmez. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
9- Varlıkların
Yaratılış Hikmetinden Başka Şekillerde Değerlendirilmesi de Allah'ın
Yarattıklarını Değiştirmektir:
Bir kesim şöyle
demiştir: Allah'ın yarattığını değiştirmekten kasıt şudur: Yüce Allah, güneşi,
ayı, taşları, ateşi ve diğer mahlukatı onlarla faydalanılsın ve onlardan ibret
alınsın diye yaratmıştır. Ancak kafirler, bunları tapınılan ilahlar olarak
değerlendirmekle Allah'ın yarattığını değiştirmiş oldular.
ez-Zeccac der ki: Şanı
Yüce Allah, davarları sırtlarına binilsin, etleri yenilsin diye yarattığı halde
onlar bu davarları kendilerine haram kıldılar. Güneşi, ayı ve taşları ise
insanların emrine yarattığı halde, onlar bunları tapındıkları ilahlara
dönüştürdüler. Böylelikle Allah'ın yarattığını değiştirmiş oldular.
Tefsir alimlerinden
Mücahid, ed-Dahhak, Said b. Cübeyr ve Katade gibi bir topluluk da bu görüşü
ifade etmişlerdir. Aynı zamanda İbn Abbas'tan: "Onlara Allah'ın
yarattığını değiştirmelerini emredeceğim" buyruğunu, Allah'ın dinini
değiştirmelerini emredeceğim diye açıkladığı da rivayet edilmiştir. enNehai de
böyle açıklamıştır.
Taberi de bu görüşü
tercih ederek şöyle demektedir: Bu buyruğun anlamı böyle olduğuna göre, Yüce
Allah'ın yasaklamış olduğu burmak, dövme yaptırmak ve buna benzer her tür
masiyet iş, bunun kapsamına girer. Çünkü şeytan bütün masiyetleri işlemeye
çağırır. Yani, Allah'ın dininde Allah'ın, yarattığını mutlaka değiştirmelerini
emredeceğim, anlamına gelir.
Yine Mücahid: "Ve
yine onlara, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim" buyruğunu,
Allah'ın insanları üzerinde yaratmış olduğu fıtratı değiştirmelerini emredeceğim
diye açıklamıştır. Yani, insanlar İslam fıtratı üzere doğmuşlardır. Şeytan ise,
bu fıtratı değiştirmelerini emretmiştir. İşte Hz. Peygamber'in: "Her doğan
(İslam) fıtratı üzere doğar. Sonra onun anne ve babası onu yahudi, hıristiyan
veya mecusi yaparlar" buyruğunun anlamı budur. Buna göre, burada sözü
edilen: "Allah'ın yaratması"nın anlamı, Yüce Allah'ın: "Ben
sizin Rabbiniz değil miyim (diye sorunca) onlar: Evet Rabbimizsin dediler"
(el-A'raf, 172) buyruğunda işaret ettiği ruhlarını zerreler halinde yarattığı
günde onlarda var etmiş olduğu kendisine iman etmek fıtratını değiştirmek
anlamına gelir.
İbnü'I-Arabi der ki:
Tavus'dan rivayet edildiği ne göre o, siyah bir kadının beyaz bir erkekle, beyaz
bir kadının siyah bir erkekle nikahlanmasında hazır bulunmaz ve böyle bir iş
yapmak, Yüce Allah'ın: "Onlara Allah'ın yarattığını değiştirmelerini
emredeceğim" demek kabilindendir dermiş. Kadı (İbnü'I-Arabi) der ki: Lafız
her ne kadar bu anlama gelme ihtimalini taşıyorsa da bizzat Peygamber
(s.a.v.)'ın azadlısı beyaz olan Zeyd'i, Habeşistanlı ve üsame 'nin annesi
(siyahi) Bereke ile evlendirmesi şeklindeki uygulamasıyla tahsis edilir.
üsame'nin kendisi de beyaz bir babadan siyah birisi idi. Bu ise, bütün ilmine
rağmen Tavus'a gizli kalmış bir noktadır.
Derim ki: Yine Hz.
Peygamber, siyah olan üsame ile Kureyş'li ve beyaz tenli olan Kays kızı
Fatıma'yı evlendirmiştir. Abdurrahman b. Avf'ın kızkardeşi Zühriyye de Hz.
Bilal'in nikahı altındaydı. Bu da bu genel hükmü tahsis etmektedir. Ve bu husus
da ona (yani Tavusa, eğer metindeki gibi tesniye zamirine göre tercüme
edilirse) Tavus'a ve İbnü'l-Arabi'ye gizli kalmıştır.
Yüce Allah'ın: 'Kim
Allah'ı bırakır da şeytanı veli edinirse" yani, kim Allah'ın emrini
bırakıp şeytana itaat ederse, "şüphesiz o apaçık bir zarara uğramış
demektir." Yani, şeytana Allah'ın hakkı olan bir şeyi vermek ve şeytan
dolayısıyla Allah'a itaati terk etmek suretiyle kendisini zarara sokmuş ve
aldatmış olur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN